Pazartesi

Galeri

 
- 375.000’e kadar inebiliriz. Daha azını lütfen beklemeyin.
- Anlıyorum. O zaman ben 400.000’e bu tahrik edici otomobili alıyorum.
- Pardon?
- Ben yalnızca ne kadar ineceğinizi merak etmiştim. Yoksa bu otomobil için 400.000’i çoktan gözden çıkardım.
- Ahaha... Çok şakacısınız. O halde, üzülerek söylemeliyim ki bu otomobili size satamayacağım. Markamız, sizin dalga geçemeyeceğiniz kadar değerlidir.
- Biliyorum. Zaten ben de o yüzden onu istiyorum.

Yaşlı satıcı dışarı bakıyordu. Sağanak yağmurun ne kadar da hızlı yağdığını düşünüyordu. Zaten, bir modern atasözü “Yağmur, tüm lekeri söker atar.” demiyor muydu? 5.2 V10’un kükremesi galerinin ses izolasyonlu mermer duvarlarında yankılandığında yaşlı adamın aklını bunlar kurcalıyordu.

Smith Wesson


 
İhsan etrafındakilerin bakışlarını elbiselerinde hissedince, açıklama yapma ihtiyacı duydu.
- Ben retro giyinmeyi seviyorum.
Oradaki kadınlardan en güzeli ve aynı zamanda kendine en fazla güveneni bilmişçe cevapladı:
- Güldürme beni, üzerindekilerin hepsi bugün moda olan şeyler.
İhsan beklediği cevaba kavuşmuştu. Bir örümcek gibi ağ örüp sinek yakalamada üstüne yoktu, Ağına takılmış avına gözlerini dikti. Avına göre devasa olan sivri dişlerle çevrili ağzını sonuna kadar açtı ve bu güzel kadını ham yaptı:
- Bugünün modası retro zaten. Ama ben bugünün modasını değil 2050'nin retrosunu giyiniyorum.

Kısa bir sessizlik oldu. Herkes bu diyalogu yalnızca kendisinin anladığını sanıyordu.
"Ama!" diye atladı içlerinden hayat hakkında en çömez olanı: "Ama geleceğin retrosu da o günün modası olacak?" diye, anlamını bilmemiz gerektiğini anlatan bakışlarıyla sorusunun cevabını beklediğini ima etti.  Güzel olduğu kadar küstahdı da.
İhsan karizmayı çizdirmedi:
- O zaman da, o zamanın geleceğinin retrosunu giyeceğim zaten.

Bu seferki sessizlik, biraz daha uzun sürdü. Kimsenin bir daha atlamaya cesaret edemeyeceği de, orada bulunan -İhsan hariç- yedi kişinin hepsinin yüzünden tek tek okunuyordu. İhsan cebinden bir paket Yeni Harman çıkardı. Kibritiyle yaktı ve:
- Ciddiyim.
dedi. Hemen ardından, hepsinin ortasında bulunan sehpanın üzerine çapkınca bir gülüş bıraktı. İsteyen istediği kadar alabilirdi. Kadınlar o gülüşten en büyük parçayı koparabilmek için delicesine kavga ederken erkekler salak salak sırıtıyordu.


Perşembe

Kayıt...

 
“Aşk diye bir şey var.”
Bu sözleri söylerken dudakları titriyordu. Acaba dünyanın sırrını başka birisine vermekle hata mı yapıyordu? “Olsun...” diye geçirdi içinden, “Zaten her gün dünyanın dünyalar kadar sırrını rasgele dağıtmıyor muyum? Ve sırf bu yüzden sürekli yeni sırlar üretmiyor muyum?” Gözlerini karşıdan gelmekte olan adama dikti ve “Senin ben amına koyayım.” dedi. Bu da neydi şimdi? Hiç tanımadığı birine, hiç gereği yokken ve hiç de sinirli değilken böyle bir lafı neden etmişti?

Bu laf, belki başına dert açmayabilirdi. Eğer, posbıyıklı, uzun boylu ve göbekli adam yerine 9 aydır seks yapmayan bir boğa kadını karşıdan gelmekte olsaydı... Ama dedim ya... Şu anda üzerine gelmekte olanın korkutucu derecede gür bıyıkları vardı.

Az önce dünyanın sırrını verdiği kadının kolundan tuttuğu gibi koşmaya başladı. İlk 17 adımda -kadının şaşkınlığından ve birlikte daha önceden koşu konusunda bir deneyimleri olmadığından- hızlı koşamasalar da sonrasında gösterdikleri performans görülmeye değerdi.

Soluklanmak için birkaç defa durmayı denemişlerdi ama her tam yavaşlar gibi olduklarında adamı sokağın köşesini dönerken görüyorlardı. Fakat bu defa başarmışlar gibiydi...

Hala kadının elinden tutuyordu. İkisi de soluk soluğa kalmıştı ve kadının elleri yumuşacıktı. Açıkçası daha önce kadının ellerini hiç tutmamıştı. Zaten daha önce dediği altı üstü yarım saattir tanışıyorlardı.
“Sırf bu yüzden ona bu kötülüğü yapmamalıyım.” dedi kendi kendine. "Henüz yeni tanıştığım birine yalan söylememeliyim.” Hem o kim oluyordu da, başkalarına akıl veriyordu?

- Ayşegül.
- ...
- Az önce yalan söyledim. Öyle bir şey yok. Aşk diye bir şey yok.

Bunları söyleyince biraz olsun rahatlamıştı. Eğer bu sırrı başkası öğrenirse o da başkasına söylerdi. “Tıpkı şu ünlü, güzel ama estetikten yoksun atasözündeki gibi” diye düşündü. Yanlarında duran simitçi durmuş onları izliyordu. Simitçinin kendilerine bakmaması için iki simit aldı. Biri kendine, diğerini de martılara atardı.

Tam simitten bir ısırık almıştı ki, önlerinde duran arabanın camı açıldı. Arabayı kullanan ve Ayşegül’ün ilk gördüğünde babasına benzettiği adam aceleyle Ortaköy’e nasıl gidebileceğini soruyordu. Tam da adamına sormuştu. Cevabı belliydi. Soğukkanlı tavırlarla başını pencereye doğru eğip, “Senin ben amına koyayım!” dedi.

Koşmayı bıraktıklarında Ortaköy’e varmışlardı. Ama ne yazık ki, Ayşegül’ün ilk gördüğünde babasına benzettiği adam peşlerini çoktan bırakmıştı. Ve artık Ayşegül’e doğruları söylemenin zamanı gelmişti. Ona dünyanın sırrının gerçek olduğunu söylemeliydi. “Hem söylesem ne çıkar ki? Nasıl olsa doğruları kimse ciddiye almaz.” diye düşündü.
Gözlerini kadına dikti ve en karizmatik ses tonuyla:

- Ayşegül!
- ...
- Senin ben amına koyayım!

Bu defa karşısındaki 9 aydır seks yapmayan bir boğa kadınıydı. Üstelik bıyıkları falan da yoktu.

Pazartesi

İlk izlenim son izlenimdir!



K: Merhaba, nasılsın?
A: İyiyim, sen nasılsın?
K: Ben de iyiyim senden n’aber?
A: İyilik, seni sormalı?
K Valla keyifler yerinde, sende keyifler nasıl?
A: Ya, değişen bir şey yok; sen iyi misin?
K: İyidir n’olsun, senden ne var-ne yok? 
A: Bildiğin gibi, sen kötü değilsin ya?
K: Yok yok, iyiyim merak etme; senin nasıl gidiyor?
A: İyi gidiyor, sende havalar nasıl?
K: Parçalı bulutlu; peki sen iyi misin görüşmeyeli?
A: Ben iyiyim, sen de iyi misin be?

Kadın son cümleyi hiç beklemiyordu.

Adam kadını yine mat etmişti. Ama şah çekmeden...
Kadın -bu yüzden- onu her zamankinden daha fazla istiyordu.
Ne yapacağını bilemeden.

Salı

İstasyon

 
 "Tanıdığım en zeki insanın sen olduğunu söyleyerek, herkesin senden nefret etmesini sağlayabilirim. Bunu yapmamı istemiyorsan bir çanta dolusu parayla tren istasyonuna gel."
Gerçekten çok korkmuştu. Karşısındaki nasıl bir psikopat olabilirdi ki, bu kadar acımasız bir tehditte bulunabiliyordu? Hemen dediğini yapmalıydı. Yoksa bu psikopat, hayatı boyunca etrafındaki herkese kendini sevdirmek için yaptığı her şeyi mahvedebilirdi. Bu muhteşem hayat mahvolabilirdi. Herkesin onu aptal ama çok iyi birisi olarak gördüğü bu gözalıcı hayat!
 

...
 

Tren istasyonuna geldiğinde onu görür görmez tanımıştı. Telefondaki o çatallı ve etkileyici sesin sahibi bu kadın olmalıydı. Ne kadar da güzel görünüyordu.

- Merhaba.
- Getirdin mi çantayı?
- Evet. Ama, zeki olduğumu kimseye söylemeyeceğinden nasıl emin olabilirim?

- Bu aptallığından sonra nasıl söyleyebilirim ki zaten...
- Haklısın.

Haklı olmasına haklıydı ama haklı olmak ne yazık kı para etmiyordu. Aksine şu anda olduğu gibi para bile kaybettiriyordu. Neyse ki aptal biri olarak bunları daha fazla düşünmek ve canını sıkmak zorunda değildi. Kadın çoktan gitmişti. Geriye, güzel kalçalarının görüntüsünü ve iç gıcıklayıcı parfümünün kokusunu bırakmıştı. 

 

Cuma

Akordeon bir...








"Lütfen yanımda kendini rahat hisset. Tek isteğim bu. O zaman ben de rahat hissedebileceğim ve kendimi bırakabileceğim sana. Benden çekinirsen, aramıza mesafe koyarsan, kendini küçük görürsen olmaz. Yapamayız, kendimizi birbirimize emanet edemeyiz." dedi.

Kız gözlerini onun gözlerine dikti ve:
- "Nereden öğrendin bu film laflarını?"

- Galiba çok film izliyorum...
- Verebilecek daha karizmatik bir cevap bulamadın mı?

- Olsaydı söylerdim.
- Bence daha iyisini yapabilirsin.
- Bence sen de bana daha iyi davranabilirsin.
- Gördün mü, bak oluyor işte.
...

...
Adam sohbetin onun açısından hiç de iyiye gitmediğini hissediyordu.

- Bence bu sohbeti bir sonuca vardırmalıyız artık. Yoksa böyle sabaha kadar konuşup duracağız. Baştan uyarayım, "bu sohbeti bir sonuca vardırmamız gerekmiyor ki" gibi saçma laflar etme sakın.
- O zaman bu sohbetten nasıl bir sonuç almak istiyorsun, ona göre bir soru sor ve ben söyleyeyim.
- Hmm... Tamam, o zamannn... Benimle evlenir misin?
- İsterdim ama olmaz.
- Ne yapalım. Canın sağolsun. Neden olmayacağını çok merak ediyorum ama bunu sana sormayacağım. Henüz egosunu o kadar yenebilmiş bir adam değilim.

Genç adam filmlerdeki gibi, arkasını dönüp kapıya doğru yönelmedi. Çünkü zaten kapıya dönüktü. Düz ilerledi,  kapıya ulaştı ve gitti. Genç kadın adamın bu son konuşmasından epeyce etkilenmişti. Vücudunun bile bu duruma tepki verdiğini hissetti. Dayanamadı, hemen kapıya koştu. Kapıyı açtı ve merdivenlerden aşağı doğru bağırdı:
"Evlenirim! Hem de seve seve, isteye isteye..."

Adam, kadının arkasından geleceğini o kadar iyi biliyordu ki, kadına oyun olsun diye merdivenlerden aşağı değil de yukarı çıkmıştı. Şimdi tüm karizmatikliğini kolunun altına alıp merdivenlerden aşağı iniyordu. Görenler onu Yeni Harman sigarasını kibritle yakmaya çalışan Ayhan Işık sanabilirdi.

"Çok sevindim. Teşekkür ederim." dedi ve kıza sarıldı.


Yorganı dahil daha önce hiçbir nesneye böyle sarılmamıştı ve battaniyesi dahil daha önce hiçbir nesne onu böyle ısıtmamıştı.